Pasteur’ün Bilimsel Çalışmaları ve Buluşları
Pasteur’ün tüm insanlığı etkileyen buluşlarından biri mayalanma yani fermantasyondur. Bu terim, bazı maddelerde oluşan farklılık süreçlerini ifade etmektedir. Örneğin, üzümden şarap elde edilmesi fermantasyon ile sağlanır ve istenildiği zaman aynı işlemle sirkeye dönüştürülebilir. Ayrıca, et ve yumurta bulunan ürünler, fermantasyon işlemi ile bozulabilir ve yenmeyecek bir hale dönüşebilir. Bu işlemle üretilen şarap, özellikle Fransa’da çok önemli bir konuydu, ancak fermantasyonun ne denli güvenilir bir işlem olduğu hakkında yeterli bir bilgi yoktu. O dönemdeki teknikler, her zaman istenen sonuçları vermiyor ve bazen de şarap yerine sirke ortaya çıkabiliyordu.
Fermantasyon konusundaki tüm bu karmaşa, ilk kez Pasteur tarafından bilimsel olarak incelendi ve çalışmaları sonucunda “mikrop kuramı” tezini ortaya koydu. Bu kuram günümüzde hala geçerliliğini korumaktadır. Fermantasyonun mikrop kuramına göre, tabiatta bulunan organik maddeler üzerindeki farklılıklar, gözle göremeyeceğimiz küçük canlılar tarafından oluşturulmaktadır. Pasteur, bu canlıların ısı yoluyla kontrol altına alınabileceğini göstermiştir.
Pasteur’ün yaptığı diğer bir önemli çalışma, ipekçilik sektörünü büyük bir sorundan kurtarmasıdır. Hasta olan ipek böcekleri, sektörle ilgilenen kişileri sıklıkla kayba uğratıyordu. İlgili kişiler Pasteur’den sorunu çözmesini istediler ve oda yoğun bir çalışmayla bu konu üzerinde durdu. Olayı farklı boyutlarda inceledikten sonra, sağlıklı ipek böceklerinin yumurtalarını seçebilmek için yeni bir üretim teknolojisi oluşturdu. Pasteur’ün bütün çalışmaları ve başarıları, adeta zincirleme bir reaksiyon gibi birbirini izledi. Kristaller üzerine yaptığı çalışmaları, onu “hayatın gizemi” sorununa kadar götürdü. Canlılar üzerinde yaptığı çalışmalar ise, onu mikrop kuramına kadar götürdü. Başlangıçta herkesin şüpheyle yaklaştığı fermantasyon, Pasteur sayesinde artık hiç kimsenin şüphe duymadığı bir işlem olmuştu
Pasteur’ün Kuduz Aşısını Buluşu
Spontane üreme adı verilen görüşe göre, tırtıl, sinek, tenya, kurtçuk ve fare gibi canlılar uygun şartlarda kendi kendine oluşabilirdi. Pasteur ise böyle bir oluşumu imkansız olarak nitelendiriyordu. Pasteur, daha fazla zaman geçirmeden şarbonun yanında kan zehirlenmesi, kangren ve loğusa humması gibi hastalıklar üzerinde de çalışmalarını yoğunlaştırdı. Bu çalışmalarının en büyük ve önemli olanı, belki de kuduz aşısıdır. Onun dönemine kadar kuduza karşı oldukça ilkel yöntemlerle tedavi yapılıyordu ve bu yöntemler sadece hastaların canını yakmaktan ibaretti.
Pasteur, hayvanlar üzerinde test ettiği ama insanlarda denemediği bu yeni buluşuyla 9 yaşındaki bir çocuğun hayatını kurtardı. Kuduz bir köpeğin birçok yerinden ısırdığı çocuğa eski ilkel yöntemler uygulanamazdı. Ailesinin çırpınışlarına dayanamayan Pasteur, aşısını ilk defa bu çocuk üzerinde denemekten kendini alamadı ve çocuğun kurtuluşu, gelecek nesiller için de büyük bir müjde oldu. 28 Eylül 1895 tarihinde Fransa’nın Saint Cloud kasabasında ölen Louis Pasteur, ölmeden önce hayat felsefesini şu şekilde özetledi;
“Bilim ve barışın, cahillik ve savaşı sonlandıracağından hiç şüphem yok. Milletlerin yıkmak ve yok etmek için değil, hayatı yüceltmek adına birleşeceğine ve geleceğimizi bu uğurda mücadele eden kişilere borçlu olacağımızı düşünüyorum.” Pasteur’ün yaşamında, güzel ve anlamlı bir hayat tarzı arayışında olan her insan için, etkili ve çarpıcı bir örnek vardır.
İVEK © 2016 / Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.
İLETİŞİM